Kitapeki Dergisi

Kitapeki Dergisi / Adnan Saracoğlu / Şubat 2020

balakonansinekofkeyiyurtedeninsandanustundur
balakonansinekofkeyiyurtedeninsandanustundur

Bala konan sinek öfkeyi yurt eden insandan üstündür

Bir mıh, bir nalı, bir nal, bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir ülkeyi… masalıyla ağzımıza bir parmak bal çalmışlardı. Masalın kastı da, balın tadı da pek fenaydı. Biz biçare ölümlülerdik, oysa öyle kahramanlar vardı ki, atının nalının mıhı bile bizim binimizden daha fazla etki ediyordu dünyaya. Zamanla tarihin aktarılması da, kahraman algısı da epeyce değişti. Tek bir insan iradesinin değeri teslim edildi, Olimpos soylu kahramanlara pabucunu ters giydiren dayanışmanın altı çizildi. Biz hep birlikte, insanca, ötekini anlayarak, sakin kalarak, sınırlara sıkışmayarak…
Bir de tersi var üstteki durumun: Dayanışma gibi görünen linç kültürü, abartılı heyecanlarla düşmanlık üreten biz algısı. Sorgulamayan, soruşturmayan, sakin kalamayan ve sınırlara adeta tapan birliktelik!

Ermenistan’ın ve Ermenice’nin en büyük kalemlerinden kabul edilen Hovhannes Tumanyan, dikkatlice okunduğunda bir ömre bedel anlamla çıkıyor karşımıza Bir Damla Bal masalında. Lise çağımda Almanca kitabımızdaki iki aile arasındaki husumetle ilgili absürt anlatının daha derin daha kadim sürümü sanki. Orada ailenin iki küçük çocuğu arasındaki dalaşma aile büyüklerinin karşı pencerelerden birbirlerine attıkları bombayla topluca ölümleriyle son buluyordu. “Tabii ki hepimiz öldük” cümlesi aklımdan hiç çıkmıyor. Öyle bir anlamsızlık, öyle bir ahmaklık ki…

Bir Damla Bal masalında da demincek belirttiğim anlamsızlığın katmerlisi var. Kardeş nidasıyla başlayan bal alışverişi yere damlayan bala sineğin üşüşmesiyle felaketler zincirine dönüşüyor. Bir mıh, bir nal, bir at… dizisi bu masalda şu şekilde çıkıyor karşımıza: Bir damla bala bir sinek, bir sineğe bir kedi, bir kediye bir köpek, köpeğe çoban feda ediliyor. Hayvan içgüdüsünden bir milim yukarıda olmayan insan öfkesi ve taassubu nedeniyle,  acısını bağrına basıp dostluğa sarılmakla çözülebilecek sorun devletler, krallıklar arasındaki kıyamet savaşlarına bayrak açıyor.

İnsan Üzerine Ayakla Basmak; Akıl Almaz Linç Görünümleri

Emine Bora’nın güçlü çizimleri, allak bulan olan duygu dünyalarını yetkinlikle yansıtıyor. Öfkenin yüzde tomurlanıp kıpkızıl patlamaya dönüşmesini, şiddet dalgasının gittikçe yükselmesini, aklını yitirenlerin çarpık dayanışmaya, linçe yürüyüşünü, insanlıktan hızla istifa edenlerin bakılmaz yüzleriyle canlandırıyor. “Yetişin komşular, yetişin köylüler, yetişin yurttaşlar” çağrısı hep hayra çalışsa, ya da öfkeye şiddete çağrılanların içinden “Ne oldu be kardeşim, kim görmüş, kim duymuş, nasıl başlamış, nasıl dindirelim?” soruları yükselip, çoktan ortamı terk etmiş akıl gelip yerine konsa. Ama öyle olmadı, hâlâ öyle olmuyor, uzunca bir süre daha öyle olmayabilir. Yalan yanlış bilgiyle sınırsız yönlendirme ve kışkırtmayla, sınırlara dillere kültürlere takılan kolektif hafızayla Tumanyan Usta’yı iyi ve umut veren bir masal boylayıp soylamaktan alıkoyduk. Günümüz anlatıcılarına da güzelliğe çalacak maya tedarik edemiyoruz.

Resimler arasında, ölen insanlardan fışkıran birkaç damla kanla, çobanın abasındaki koca ayakkabı izi  ve nefretin sıkıştırılmış dosyası olan kapkara bulut imgeleri  beni hem üzdü hem de rahatsız etti. Kavganın, hatta savaşın bile ahlakına inanırken linçin koltuk çıktığı değersizleştirmenin izi. Bir insanın üzerine nasıl basabilirsiniz? Henüz geçen yüzyılın Hutu Tutsi katliam savaşlarını düşününce ve Hutuların Tutsileri böcek yerine koyup ezdiklerini de üzerine ekleyince ayakizi yörüngesine oturuyor. Dramatik gerginliği ve masalın anlamını yansıtmakta başarı getiren bu tercihler sert olması açısından çocuğu da belli ölçülerde sarsabilir. Ama bu riski alıp, çocuğunuza büyük bir ufuk açmaktan kaçınmamalısınız.

Tıkanmış ve Kokuşmuş İnsanlık Tarihini Şiirsel Zarafetle Aktarmak

Unutmadan bazı biçimsel tercihlerin önemine değineyim: Ortaçağ hikayelerinden etkilenip lirik şiir şeklinde ve baladlar biçiminde yazılan masal seslendirmeye, ezberlemeye, çarpıcı şekilde canlandırıp sahnelemeye de çok uygun. Sesler zihnimizde patlayıp aklımızda gönlümüzde titreşmeye devam ediyor. Alis Bedikyan’ın müthiş maharetli çevirisi, çeviri kokmamaktan öte Türkçe’nin masalsılığını capcanlı bir şekilde devreye sokuyor. Uçuşan ünlemler, öfke dolu söz öbekleri, ucuz siyasi kışkırtmalar, bugünün iklimini de yansıtıyor.

Yıllar geçip, kıtlık kırıp geçirince, ortalık ıssız, tarlalar viran kalınca birileri çıkıp ne oldu da bu hala düştük deyu soraduruyor.

Bir damla bal yüzünden demeyeceğim, bir damla da olsa bala, bala pek tabii konan sineğe haksızlık etmeyeceğim. Ne yüzünden biliyor musunuz? Bir anlık öfke yüzünden. Sonrasında birikip, kurumsallaşıp don değiştiren, anlı şanlı kavramlarla karşımıza çıkan ve her yeri yakıp yıkan öfke yüzünden.