Blog'dan

Çocuk edebiyatı sadece çocuklar için mi?

Çocuklarımızın bilmesini, hissetmesini istediğimiz şeyleri biz bazen hayatımızdan çıkarmış oluyoruz ama farkında değiliz. 

Geleneksel masalların birçoğunun köklerinde, izleri Sümerlere kadar uzanan anlatılar, efsaneler yatar. Hiç kuşkusuz hikâye anlatımının kökeni bundan çok çok daha eskidir, ama Sümerlerden önce yazı olmadığı için, hangi anlatının aslında ne kadar geriye gittiğini ve kökeninin ne olduğunu kesin olarak bilemiyoruz. Zaten birçok anlatının çok geç tarihlerde yazıya geçirildiğini, ondan önce ağızdan ağza anlatılarak, sözlü edebiyat olarak yüzyılları aşıp geldiğini biliyoruz.

Uzmanların bir kısmı, sözlü edebiyatın varlık nedeninin, hayata dair deneyimleri, bilgileri, duygu ve düşünceleri, tarihte yaşanmış olayları, nesilden nesile aktarma ihtiyacı olduğunu söyler. Geleneksel masalların, hikâyelerin içinde bunu destekleyen birçok örneğe rastlarız. Bir masalı dış kabuğundan soyarsanız, soğuk kış gecelerinde yetişkinlerin bir sobanın etrafında oturup sohbet ettiği sırada pekâlâ anlatılabileceğini görürsünüz.  Zaten, birbirine uzak coğrafyalarda bile, birbirine çok benzeyen masalların, hikâyelerin olmasının nedeni de budur. Bunlar gezginlerin, tüccarların, ozanların, dervişlerin, dengbejlerin hanlarda, kervansaraylarda, saraylarda, konaklarda ya da köy ağasının sofrasında anlata anlata yerküreye yaydıkları öykülerdir.

Sadece bu noktadan baksak bile, birçok masalın büyüklere de hitap edebileceği gerçeğini görmezden gelemeyiz.  Çocuk edebiyatı, içine girdikleri kabuk çok başka bir dış görünüş sunsa da, büyüklerin dünyasından çocuklar için mesajlar taşır. Bu mesajların hiçbiri büyüdüğünüzde anlamını yitirecek şeyler değildir. Olsa olsa, başka önceliklerin gerisinde kalarak solgunlaşacakladır…  Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, çocuklarımızın bilmesini, hissetmesini istediğimiz şeyleri biz unutmuş, hayatımızdan çıkarmış oluyoruz ama bunun farkında değiliz.

Çocuk kitapları yazarı Katherine Rundell bu konuda bir deneme yazmış. Domingo Yayınları da, Şiirsel Taş’ın güzel Türkçe çevirisiyle bu denemeyi bir cep kitabı boyutunda basmış: Neden Çocuk Kitapları Okumalıyız? (Ne kadar Büyük ve Bilge Olursak Olalım).

Russel şöyle diyor: “Peri Masalları hiçbir zaman sadece çocuklar için değildi. Masallar genç yaşlı, kadın erkek, ulus ayırt etmez; ısrarla ve azimle herkese kucak açar.”

Yeniden çocukluk günlerine dönmenin yaratacağı mutluluktan söz etmiyoruz. Hayır. Çocuğumuza aşılamaya çalıştığımız bazı duygu, düşünce ve değerleri, acımasız dünyanın hay-huyu içinde kaybettiğimizi ve onları yeniden kazanmamız gerektiğini söylüyoruz.

Örneğin çoktan yitirmiş olduğumuz hayal gücünün birazını yeniden geri kazansak fena mı olur? Sözü gene Russel’a bırakalım: “Çılgın bir iyimsermişim gibi gözükmeyi göze alarak diyorum ki, çocuk edebiyatı size yüreğinizi açarak okumayı yeniden öğretebilir. …hayal gücünüzün henüz törpülenip çeki düzene sokulmadığı, dünyanın muazzam bir yer olduğu, her gün yeni şeyler keşfettiğiniz o eski, çok eski günlere dönme fırsatı bulursunuz.”

Ve umut… En önemli kayıplarımızdan biri… Yaşadığımız dünya uzun bir süredir içimizde umutsuzluğu, çaresizliği büyütüp duruyor. Masalların dünyası her sorunun bir çözümü, her derdin bir çaresi, her gecenin bir şafağı olduğunu anlatmıyor mu? Anahtar ne peki? Anahtar masaldaki cesur, kararlı, güçlü kahraman… Biz ne zamandır bu kadar korkak, bu kadar kararsız, bu kadar zayıf olduk?

Son sözü yine Rundell’a bırakalım: “Çocuk kitapları bana eskiden olduğu gibi şimdi de umudu anlatıyor. Diyorlar ki, bak, cesaret böyle bir şey. Cömertlik böyle bir şey. Çocuk kitapları bana büyücüler, aslanlar ve konuşan örümcekler aracılığıyla, yaşadığımız dünyanın şakalar yapan, çalışıp didinen ve acılara katlanan insanların dünyası olduğunu anlatır. Çocuk kitapları der ki dünya kocaman bir yer. Der ki umut kıymetli. Der ki yiğitlik önemli, ince zekâ önemli, duygudaşlık önemli, sevgi önemli. Belki doğru belki değil. Bilmiyorum. Umarım, doğrudur. Bunları duymanın, bunları konuşmanın acilen gerekli olduğunu düşünüyorum.”

Cengiz Turhan