Blog'dan

Dijital çağda basılı kitap hala önemli mi?

Dijitalin, basılı olanın yerini alacağı zihnimize yerleştirildi.  Acaba çok değerli bir şeyi gereksiz aceleyle terk mi ediyoruz?  

Tarih boyunca insan neslini geliştiren her buluş, her yenilik, iyi ve kötü yanlarıyla birlikte var olmuş. Biz insanlar, adeta, sonsuza dek sürecek bir sınavın içinde gelişimimizi sürdürmüşüz hep.

Tekerlek, taşımayı, ulaşımı kolaylaştırmış ama savaş arabalarının, hareketli silahların geliştirilmesine de imkân vermiş.  Nükleer fizikteki gelişmeler, bir yanda daha önce hayal bile edilemeyecek bir enerji kaynağı yaratırken, öte yanda büyük bir çevre kirliliği ve hayati tehlike riskini beraberinde getirdi. Bugün insanların hayallerini süsleyen uzay maceralarının taşıtı da, insanlığın kâbusu haline gelen yok edici silahların taşıyıcısı da aynı teknolojinin ürünü…

Teknolojiye en az iki farklı açıdan yaklaşmak gerektiğini,  yaşayarak, deneyerek öğrenebilme imkânımız oldu.

Dijital dünyadaki gelişmelere de bu şekilde bakmak mümkün ama, henüz gelişme sürecinin içinde olduğumuz için, bazı şeyleri göremiyor, gördüklerimizi doğru değerlendiremiyor olabiliriz. Dijitalleşme insanoğluna çok büyük kazanımları getirirken, acaba bazı önemli kayıplara da yol açıyor mu?

Bu çok tartışmalı soruyu burada cevaplamaya çalışmadan, birkaç örnekle, teknolojik gelişmenin sağladığı imkânların aradan yıllar geçtikten sonra eleştirel gözle değerlendirilmesine değinerek konumuza yaklaşalım.

Artan dünya nüfusunu beslemek için tarım teknolojisinde yenilik arayışı, neredeyse tarımın tarihi kadar eskidir. Bu alandaki ilk büyük buluşlar, bitkilerin ehlileştirilerek, sürekli yeniden ekilebilir hale getirilmesi, sulama teknolojileri sayesinde yağmura bağımlılığın azaltılması ve ekinleri mahveden haşerelere karşı tarım ilaçlarının kullanılmaya başlanmasıdır.

Oysa bugün, mesela ilkel buğday türlerinin, insanoğlunun geliştirdiği tüm buğday türlerinden daha faydalı olduğu düşünülüyor ve o ilkel türlere geri dönülmeye çalışılıyor. Tarlaları doğrudan sulamanın toprağın besin değeri yüksek üst tabakasında tuzlanmaya neden olduğu anlaşıldığından günümüzde yağmuru taklit eden,  damla sulama ve yağmurlama tekniklerine geçiliyor.  İnsanlar bulabildikleri ve alabildikleri ölçüde tarım ilaçlarıyla kirlenmemiş organik ürünleri tercih ediyor bugün ve haşere mücadelesi de o haşerelerle beslenen kuşları, böcekleri yetiştirip tarlalara salarak yapılmaya çalışılıyor. Toprağın verimini artırmak, onu doğal biçimde alt üst etmek için özel olarak solucanlar üretiliyor.

Bütün bunların kitaplarla ne ilişkisi var? Çocuk kitapları ile ilgili bir sitede neden bunlardan söz ediyoruz?

Dijitalleşmenin hızla artması ile birlikte, dijital sayfaların basılı sayfalarının yerini alacağı, okumaktan çok dinlemenin ve izlemenin öğrenme aracı olarak öne çıkacağı kanaati hepimizin zihnine yerleştirildi.  Öyle hızlı bir değişimle yüz yüze geldik ki, bu veriyi kabul etmeyen, dinozor damgasını yemekten kurtulamadı.

Gerçekten böyle mi? Acaba çok değerli bir şeyi gereksiz bir aceleyle terk mi ediyoruz? Yarın – öbür gün tıpkı tarım alanında yaşadıklarımız gibi, yok edip bir kenara attıklarımızı yeniden canlandırmak için muazzam bir çaba sarf etmek zorunda kalabilir miyiz? Kitap okumasını unutmuş/öğrenememiş nesiller yetiştirmiş olmaktan büyük bir pişmanlık duyacağımız günler uzakta mı? Gelişmekte olan ülkelerin insanları çocuklarının teknolojiden daha fazla yararlanabilmesi için çırpınırken, gelişmiş ülkelerin çok gelişmiş bazı yörelerinde, kapısından içeri teknolojinin sokulmadığı okulların kurulmaya başlaması neyin işareti olabilir? Ne birini, ne ötekini reddetmeden çocuklarımızın dünyayı öğreneceği araçlar arasında sağlıklı bir denge kurabilir miyiz?

İnanıyoruz ki bu sorular tüm anne-babaların zihnini meşgul ediyor. Bunların hepsine yapıcı ve geliştirici cevaplar vermek mümkün.

Cengiz Turhan