Düşler ülkesinden kopup gelen öyküler
Claudio Gobbetti tarafından yazılıp Diyana Nikolova tarafından resimlenen ‘Öykü Ağacı’ kitapların düşler ülkesinde tomurcuklanıp okurların rüyalarına uzanan büyülü yolculuğuna çıkarıyor bizleri. Bir diğer deyişle ‘Öykü Ağacı’, tüm öykülerin öyküsünü anlatıyor.
Claudio Gobbetti tarafından yazılıp Diyana Nikolova tarafından resimlenen ‘Öykü Ağacı’ kitapların düşler ülkesinde tomurcuklanıp okurların rüyalarına uzanan büyülü yolculuğuna çıkarıyor bizleri. Bir diğer deyişle ‘Öykü Ağacı’, tüm öykülerin öyküsünü anlatıyor.
Bu yolculukta bizlere esrarengiz düşler ülkesinin belki yüz belki de bin yaşındaki hem çok yaşlı hem de hiç yaşlanmayan yazarı rehberlik ediyor. O da her yazar gibi bir düş bahçıvanı aynı zamanda. Tohumlarını düşlerinden, hayallerinden, rüyalarından topluyor. Önünde eski püskü bir daktilo var. Yaşlı adamın ‘zamansız’lığı, yaşadığı ülkenin ve hareketlerinin düşselliği yarattığı atmosferle okuru bir çırpıda sarıyor. Öyle ki, adam yazmaya başladığında tarihin ilk “bir varmış bir yokmuş”unu duyuyoruz sanki.
Yazar yazdığı ilk sayfayı çıkarıp yollara düşüyor bir gün, ülkeyi baştan başa arşınlıyor. Doğru zamanı ve yeri bulduğunda elindeki kâğıdı özenle toprağa gömüyor ve günler, haftalar boyu hiç yılmadan tohumunu ziyaret ediyor, suluyor, çapalıyor.
Yaşlı adamın ektiği o ilk tohuma nasıl özenle baktığını, tomurcuklanıp filiz vermesi için ne büyük emek sarf ettiğini, umutlu bekleyişini o kadar güzel anlatıyor ki ‘Öykü Ağacı’, yazarların kalplerinde akıllarında tomurcuklandığı ilk andan itibaren eserlerine besledikleri duyguyu görünür kılıyor adeta. Bu duygu o kadar güçlü bir şekilde okura geçiyor ki, çocukların kitaplarla bağını güçlendirecek, dönüştürecek denli bir etki yarattığını söylemek abartılı olmaz.
İlk filiz topraktan başını uzattığında da işi bitmiyor düşler bahçıvanının; tüm kırılganlığına rağmen büyüyeceğine olan inancıyla eskisinden de çok zaman geçirmeye başlıyor filiziyle. Ve nihayet küçük filiz, her yaprağı bir kitap sayfası olup göğe uzanan kocaman bir ağaca dönüşünce hasat vakti de gelmiş oluyor. Özenle tek tek topluyor yaprakları, yüzlercesini birbiri ardına dikiyor, ciltliyor ve artık yazarın öykülerini özgür bırakma zamanı geliyor. Tüm kitaplar pencereden gökyüzüne süzülüp göçmen kuşlar gibi upuzun bir yolculuğa çıkıyor.
Ne öykülerin tohumdan ağaca uzanan yolculuğu ne de düşler bahçıvanının bekleyişi kitapların gidecekleri yere ulaşmalarıyla son buluyor. Bu noktadan sonra ‘Öykü Ağacı’ çocuk okurlara yolculuğun önemli birer parçası olduklarını hissettirmek üzerine kurulu. Sade ve etkileyici sonuyla onlara “Tanık olduğunuz bu görkemli yolculuk sizinle tamam, düşler ülkesinden kopup gelen öyküler sizin hayallerinizi, rüyalarınızı süslediği müddetçe anlamlı” demeyi biliyor.
https://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/dusler-ulkesinden-kopup-gelen-oykuler-41518019